16 Ekim 2010 Cumartesi

La fille sur le pont(köprüdeki kız)

Adele yaşamının akışına hiçbir şekilde egemen olamamış, sürekli olarak sevmeye ve sevilmeye hasret çekmiş bir genç kızdır. Kaba hatlarıyla anlattığı yaşamına bakılırsa bu genç kızın yaşamı sürekli kötü şanstan ve başarısız ilişkilerden oluşmuştur. Bir erkekten diğerine koşerken bir türlü dengesini bulamazken hatalardan ders almayı da bilemediğini görürüz. Bunları da şu sözlerle açıklar: "Daha önce yaptığım hatalardan ders almam gerekirdi. Yapamadım. Hiçbir zaman belli bir amaca hizmet edemedim. Hiçbir zaman mutlu olamadım. Gerçek mutluluğu hiçbir zaman yakalayamadım."

Adele'nin perdedeki görüntüsüne yapılan bir kesmeyle birkaç ay öncesine dönerek gece karanlığında Paris köprülerinden birine geçeriz. İntihara yeltenen Adele kendisini Seine nehrinin sularına bırakmak üzeredir. Yakınlarda bir yerde bulunan Gabor (Daniel Auteuil), bunalımlı kızla konuşmaya ve bağlantı kurmaya çalışır.

Çeşitli sirklerde hedef tahtasına bağladığı genç kadınlara bıçak fırlatarak geçimini sağlayan Gabor açısından bu tür köprüler yeni 'hedef tahtası' adaylarını bulması için en iyi mekanlardır. İntihara yeltenen genç kadınlara bu türden tehlikeli bir iş teklifi yapmakta ve vazgeçirebildikleriyle beraber çalışmaktadır. Adele'e de bunları söyler ve kendisiyle çalışmasını teklif eder. Ancak Adele kararlıdır ve köprüden atlar. Gabor da onun arkasından atlar.

Gabor'un bir özelliği de, o güne kadar kendisine hedef görevini yapan kadınların hiçbirisiyle yatmamış olmasıdır. Buna kaşılık Adele yoluna çıkan potansiyel sevgili adaylarının hiçbirisine hayır dememiştir. Şansları bu defa yaver gidecek midir?

İstanbul'da geçen sahnelere bittim.Galata köprüsünden daha iyi köprü bulunamaz atlamak için:)

15 Ekim 2010 Cuma

29.İstanbul Kitap Fuarı başlıyor.

Bu yıl 29'uncusu düzenlenen İstanbul Kitap Fuarı,30 Ekim'de TÜYAP Fuar ve Kongre  Merkezinde başlayacak.Fuarın ana teması ''İstanbul'u Yazmak'',onur konuğu ise İspanya olacak.Fuar 30 Ekim-2 Kasım arasında gezilebilir.

13 Ekim 2010 Çarşamba

The Heart Is Deceitful Above All Things

Yıllar önce izlemiş ve epey etkilenmiştim..

Koruyucu ailesinin yanında mutlu bir yaşamı olan 7 yaşındaki Jeremiah,başı beladan kurtulmayan annesi Sarah tarafından geri alınır.Uyuşturucu,alkol ve fahişeliği yaşamının doğal bir parçası olarak kabul etmiş Srarah,7 yaşındaki oğlunu kısa zaman içinde işkence,tehdit,alkol ve uyuşturucuyla tanıştırır ve bir süre sonra oğlunu terk eder.Jeremiah annesinin elinden kurtulduğunda bu kez de katı hristiyan inançları iledisiplin uğruna çocuğun hayatını cehenneme çeviren büyükanne ve büyükbabası ile yaşamaya başlar.Jeremiah 3 yıl sonra annesi tarafından tekrar geri alınır ve herbiri birbirinden karanlık olan annesinin sevgilileri ile yaşamaya çalışır.

Asia Argento,J.T Leroy'un kitabını okuduktan sonra filmi senaryolaştırıyor ve yönetiyor aynı zamanda da başrol oyuncusu.Ayrıca Marilyn Manson'ın hiç de fena oynamadığını görüyoruz onu makyajsız görmek hayli ilginç:)

10 Ekim 2010 Pazar

Lock, Stock and Two Smoking Barrels

"Lock, Stock and Two Smoking Barrels"
Guy Ritchie'nin yönettiği filmin başrollerinde Jason Flemyng, Dexter Fletcher, Nick Moran, Jason Statham, Steven Mackintosh ve Nicholas Rowe yer alıyor. Bunların dışında da en az dört, beş oyuncu hemen hemen eşdeğer rollerde gözüküyor. Denebilir ki oyuncu kadrosu çok zengin.

Dört kafadar kısa yoldan zengin olmak istemektedir. Bunun için aralarında para toplayarak, kumar oynama konusunda uzman olduğunu düşündükleri arkadaşlarına verirler. Ancak, kumar oynama esnasında karşılarında yer alan kişinin hile yaptığını bilmemektedirler. Sonunda mafya babasına ciddi miktarda borçlanırlar. Bu borcu yedi gün içerisinde ödeyemedikleri taktirde parmaklarını kaybedeceklerdir. Çareyi bir başka çeteyi soymakta bulurlar. Komedi bundan sonra başlar.

Film tam bir İngiliz komedisi. Özellikle ikinci yarı izleyiciyi alıp, götürüyor. O kadar komik bir şekle dönüşüyor ki, ilk yarı bu filmi niçin izlediğinizi kendinize sorarak yanıtını bulamadığınız duyguyu geride bırakıyorsunuz.

Kerouac aşk ve uyuşturucunun doruklarında

Jack Kerouac'tan unutulmaz bir roman daha. Bir kıza âşık olup, aşkın ve uyuşturucunun doruklarında ayakları yerden kesilen ama sonra terk edilince oturup 10 günde yazdığı muhteşem eser.
Aklında yine yol var / Yolculuklar var ama / Jack Kerouac bu kez / Aşk durağında molada. / Tam da o sıralarda / Yeraltı sakinleriyle takılıyor / Ki bunlar janti değil afililer / Klişey kaçmaksızın kafalı ve zehir gibi entelektüeller. / Âşık olduğu dilber de onlardan / Mardou adında bir Negro, / Kahverengi gözlerinde yıldızlar gezinen / Üzüm karası küçücük bedeninden şehvet yayılan. / Geceleri gümbür gümbür / Gerry Mulligan çalıyorlar / Ve gün gri gri ağarana dek / Dayayıp başını Kerouac'ın koluna / Proust okuyor Mardou.Ama Kerouac bu, âşık da olsa / Hep içkinin, dahası uyuşturucunun etkisinde / Buna kuşkular ve kıskançlıklar da eklenince / Kendi deyimiyle / Özgüvensiz, patavatsız bir adam oluveriyor / Ve aşk yolculuğu hüzne doğru yol alıyor. / Sonra oturup, üç gün üç gecede / Şiir mi desek, güzelleme mi, ağıt mı / Bu kitabı yazıyor.
'Yeraltı Sakinleri' Ayrıntı Yayınları etiketiyle kitapçılarda.